Seni her gün ilk gün gibi yaşayan insanı kaybettin. Şimdi nerede mutlu olduysan oraya git. Ama her mutlu olduğunda mutlu kalamayacağını unutma. Sen kötü anlarını görmeden, hissedecek insanı kaybettin. Avucundaki hatıraların izine son kez iyi bak. Çünkü ayak izlerimi bile bırakmayacağım geride. Kibri sevgisinden büyük olanla yola çıkılmaz

Herkesin vardır bir P.E.R.A.'SI P'azarlık E'tmeden R'ızayla A'danışı Rüzgârlara bir iklim bir isim fısıldayışı Soluksuz yürünen yokuşu Cebinde ki son sigarası Bir sevdayı saklayışı İşte benim adanışım, Şehre üflediğim nefesim Süeda... Sevabım/Günahım Bir gece ansızın, Uykulardan uyanışım/Affedilişim Herkesleşmiş herkesten sakladığım o yanım En yakınlarımdan bile sakındığım Duruşum, sesim, durgunluğum Ve kimliğimdir Süeda...

221B? Hayır, Londra'da değil, tam olarak Konya'da... Gazetedeki açıklama böyle başlıyordu. Haberin içeriğiyse tam bir faciaydı doğrusu. Gazeteyi gördün mü Yavuz, ne saçmalamışlar böyle? Görmeme gerek kalmadı, çünkü o haberi gazeteye ben verdim Meteciğim. Nasıl olur, yani neden? Açık adresimiz bile yer alıyor haberde! Reklamın kötüsü daha etkilidir Mirko. Yahu ne gerek var? Şimdi kedisi ağaca tırmanan kişi bile bizim kapımıza gelecek. Ben yüksekten korkarım, o vakaları sana bırakıyorum. Yaklaşan tehlikeleri

Suriye'de demiryolu yapımı için kazı çalışması yapılırken, bir yatırın türbesinin yıkılması gerekir. Köyün Müslüman halkı ise türbenin yıkılmasına karşı çıkar. Ancak demiryolunu yapan müteahhit, yatırın taşlarını numaralayarak türbeyi sadece birkaç metre öteye taşımaya halkı ikna eder. Yapılan kazıda yatırın bulunduğu yerde Müslüman evliyalarla ilgili hemen hiçbir şey bulunmaz. Biraz daha kazılınca türbenin altında bir Hristiyan ermişiyle ilgili bazı eşyalar bulunur. Yatırı biraz daha derinlemesine kazınca,

Yaşam bir dans gösterisi gibidir ve mutluluk iç dünyandaki müziğin ritmine uygun dans edebilmekte gizlidir. Üyesi olduğun toplumun içinde kendin olabilmektir. Sana saygı duyulmayan bir çevrede yaşamaya çalışmak yerine kendine uygun bir sosyal çevre oluşturman en önemli görevindir. Yaşam bir anlam arayışıdır ve yüzbinlerce sorunun yanıtını bulmaya çalışırız. Bu yolculukta cevaplamamız gereken en değerli soru ise Ben ne istiyorum? Çünkü bu yolculuk nihayetine ulaştığında yaptığımız hiçbir şeyden pişmanlık duy

İnsanoğlunun var olduğu prehistorik dönemlerden itibaren kültürlerin çeşitli amaçlarla birbirlerini etkilemiş oldukları bilinmektedir. Son yıllardaki çalışmaların da katkılarıyla, söz konusu etkileşim sırasında kara bağlantılarının yanı sıra denizlerin de kullanıldığını görmekteyiz. Denizlerin etkileşimde kullanılan bir yol olarak kabul edilmesinin yanı sıra, erken dönem denizcilik faaliyetlerinde kullanılan teknik ve teknolojinin nasıl olduğu büyük bir soru olarak kalmaktadır. Erken dönemlerdeki deni

Bir dergi yazısında Eğer birileri oturup yazmasaydı, yaşadığım hayata katlanmam bu kadar kolay olmazdı diyen yazar; Goethe'nin Werther'inin başlangıç yazısı olan Bu küçük kitabı kendi hatan yüzünden yakın bir kimseyi bulamamışsan en iyi dostun olarak gör cümlesine uygun olarak ilk gençlik yıllarından itibaren kitapları kendisine en büyük dost edindi. Okurken öylesine kitabın içine girerdi ki dış dünyadan gelen sesleri, kişileri algılamazdı. Kitaplarla kurulan bu yakın dostluk , onun daha güzel bir dünya, d

Bu düşünceler içinde zihnimin dalgalarına kapılıp giderken duvarlar bükülmeye ve esnemeye, labirent sallanmaya ve ayaklarımın altında kaymaya başladı. Sonra gözlerimde her şey bulanık bir hal aldı, nefesim, nefesim yetmiyordu sanki içime. Öldürecek kadar değil ama bilincimi uyuşturacak kadar azalıyordu içerideki hava. Başım dönerken bir genişleyip bir daralan duvarlara tutunmaya, sallanan zeminde ayaklarımı yere sağlam basmaya, bir açılıp bir kapanan labirentin çıkmaza dönüşen sokaklarında yürümeye çalışırk

Sanatçı 1993 yılında Kars'ta doğmuştur. Müzik yeteneğini 7 yaşında piyano ve solfej eğitimi alarak geliştirmeye başlamıştır. Ardından Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nın özel yetenek sınavını kazanarak müzik çalışmalarına başlamıştır ve aynı kurumun keman anasanat dalından başarıyla mezun olmuştur. Öğrencilik yıllarından itibaren solo, oda müziği ve orkestra sanatçısı olarak ülkenin farklı şehirlerinde bir çok konser ve temsilde başarıyla görev almıştır. Eğitim hayatı boyunca pek çok ünlü sanatçın

Elinizde bulunan bu metot ses eğitimi uzmanı ve müzikolog Dr. Sibel POLAT ile müzikolog ve besteci Dr. Vefa TERZİOĞLU tarafından hazırlanmıştır. Egzersizler, Dr. Sibel POLAT'ın soyadından esinlenilerek 'Polat Ses Egzersizleri' şeklinde adlandırılmıştır. Bu egzersizler için Dr. Vefa TERZİOĞLU tarafından oluşturulan 'Piyano Eşlikleri ve Hicaz Makamında Eser Düzenlemeleri'nin aynı metotta yer alması nedeniyle, kitaba her iki araştırmacı tarafından Piyano Eşlikli 'Polat Ses Egzersizleri' Alto - Hicaz Makamında

Temsil Mekânın Çözümlenmesi kitabı mekânın Lefebvren mekân anlayışındaki evrenine odaklanarak insanın mekânı (onu çevreleyen fiziki gerçek ve toplumsal gerçeklikleri) kavraması ve düşünce düzlemini genişleterek (toplumsal) özgürleşmesini konu edinmektedir. Bunun için mekânın niteliği gündelik hayat bağlamında Lefebvren mekân anlayışı ve Toplumsal Göstergebilim'in bütünleştirilmesiyle oluşturulan bir çözümleme yaklaşımıyla açıklanmaktadır. Çözümleme Temsil Mekânın yani yaşananın deşifre edilmesini, insanı ku

Çalışmada şiddet izleğinin Türk romanının başlangıcından günümüze nasıl işlendiği üzerinde durulmuştur. Ancak esas yoğunlaştığımız yıllar 1980 ve 2000 arasıdır. Çünkü bu yirmi yıllık dönem, yeniçağa geçme sancılarının yaşandığı, hem bireysel yaşamlarda hem de kollektif manada şiddetin yıkıcılığının hissedildiği bir zaman dilimidir. Bu bağlamda milenyum çağı olarak anılan 2000'lerin öncesinde yaşanan siyasal ve kültürel kırılmaların da son aşamasıdır. Romancının şiddete bakışı nedir? sorusu esas çıkış noktam

çocukların saçlarına ak düşüyorsa bir yerlerde, analar gözü kanlı yaşlı feryada terkedilmişse, inlerse gök haftalarca durulmadan, daralırsa göğüsler nefesi tükeniyormuşçasına, yargılıyorsa vicdan sabırsızcasına, inliyorsa yer ayak bastıkça, sararıyorsa çehreler, yüzler soluyorsa, soruyorsa çocuk gençliği, geleceğini, vuruyorsa tek tek umudunu câniler, haykırıyorsa yürek: kalk ayağa, ayağa kalk...

Çeşitli sınıflardan ve farklı bilgi düzeyine sahip insanlar tarafından bana sık sık sorulan sorulardan, hatırladığım kadarıyla, en sık tekrarlanan sorular şunlardı: Hangi olağanüstü insanlarla tanıştım? Doğu'da ne harikalar gördüm? İnsanın ruhu var mıdır ve ölümsüz müdür? İnsanın iradesi özgür müdür? Hayat nedir ve ıstırap neden vardır? Okült ve spiritüel bilimlere inanıyor muyum? Hipnotizma, manyetizma ve telepati nedir? Bu sorularla nasıl ilgilenmeye başladım? Enstitüde benim adıma uygulanan sistemime ben

Murat IŞILAK 1963 yılında Ankara' da doğdu. 1973 yılında 10 yaşında işçi ailesi olarak Almanya' ya gitti. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini orada tamamladı. 2015 yılında Türkiye'ye kesin dönüş yaptı. Şair, yazar, bestekâr. Ve halen Ankara' da yaşamaktadır. Hayallerin kısa ömrü kalıyor hep o rüyadaki düşlerde. Ne görünüyor falımda geleceğim ne bakıyorum maziye. Bürünmüş siyaha renkli sayfalar her şey çile ile karışık. Tutmadı yıldızımız hiç seninle bir gün olsun da barışık.

Murat IŞILAK 1963 yılında Ankara' da doğdu. 1973 yılında 10 yaşında işçi ailesi olarak Almanya' ya gitti. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini orada tamamladı. 2015 yılında Türkiye'ye kesin dönüş yaptı. Şair, yazar, bestekâr. Ve halen Ankara' da yaşamaktadır. Sis kaplamış İstanbul'u gene şu Ortaköy'den doğru bakınca... Belki yanlış bir zamanda geldim ardımda hüzünler var. Zalimdi kader, yetmedi hiç çabalarım ve her türlü gayretim. Nasıl yaşadım bu kadar derdim varken, onadır benim hayretim.

Hiçbir zaman tamamen özgür olunamadığı gerçeği bilinirken, buna neden olan dış etkenleri içten içe kabullenmemek, değişmeyen düzene karşı çıkmak, var olan sistemi eleştirmek kaçınılmazdır. Gereksiz tutsaklıklarda kader olgusuna razı olmazken, haksızca dağılan şans faktörüne tepkiyle, gayretli bir direnimde özgürlük arayışı başlar. Özgürlük düşü, cesaret, sabır ve mücadele sayesinde bitmeyen umutla buluşur. Özgürlüğün merkezine ulaşmayı engelleyen etmenler, toplum kuralları, gelenek ve göreneklerin katılığı,

Deniz bugün çarşaf gibiydi, durgundu, hiç kıpramıyordu. Kıyıya vuran dalga da çok cansız, cılız; ancak üç beş karış sahile uzuyor, sahili yalıyor, sonra kumları denizin içine doğru çekerek çıkardığı bir hışırtıyla kayboluyordu suyun içerisinde.

Atlar suya doydu, başlarını oluğun teknesinden kaldırdı, sıcak etkisini kaybetti, gün renk değiştirdi, griye döndü. Adam atını çekti, bindi atına, etrafına baktı, neredeydi, bir an yönünü şaşırdı, dalmıştı. Atını kendi etrafında döndürdü, kendisini toparladı. Aklına adam geldi, deliye döndü, ağaçların arasındaydı, sadece gökyüzünün maviliği görünüyordu, gökyüzünün o sıcak aydınlığı yoktu. Kayaların arasına daldı, ilerledi, sürdü atını, çok güzel bir atı vardı, öyle ki iğnenin deliğinden geçer, cinsindendi.

M. Ali Alkaya, Balıkesir Lisesi'nden mezun olduktan sonra Jandarma okulunu bitirip Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde çalışmış, bu sırada önce Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümü daha sonra ise Acil Durum ve Afet Yönetimi bölümlerinden mezun olmuştur. Yatılı okulda başlayan okuma tutkusunu yazmak hevesi ile birleştirip önce ''Bir Baba Bir Oğul Bir Jandarma'' kitabını, daha sonra yöresel ağız ile kendi köyünü anlattığı ''Harmannıktan Öte Malli Gideken'' isimli kitabı ile günlük yaşamda karşılaştığımız tr